Uzm. Psk. Derya Yalçınkaya

Uzm. Psk. Derya Yalçınkaya

KENDİNİ KABULÜN HİKAYESİ

Kendini kabul; hata ve kusurlarınla kendini sevebilmektir. Başkasının yaşadığı süreci değerlendirirken unuttuğumuz en önemli olgu, kişinin kendini sevme sürecine hakim olup olmadığının bilgisidir. Birçok intihar ya da kendine zarar verme eylemi sonucunda gördüğüm kendinden vazgeçenlerin hikayesi… Peki, ne oluyor da kişi kendini sevmekten vazgeçebiliyor, kendine ve bedenine zarar verebilmeyi hak görüyor? İşte hikayemiz tam olarak buradan başlıyor.

Bir gün Ayşe adında çok tatlı bir kız çocuğu dünyaya geliyor. Ailesi tarafından istenmeyen, hatta duygusal ihmal ve şiddet görerek büyüyor. Hayat ona sevginin rengini simsiyah göstererek, sevgi dilini eşittir şiddet göstermek olarak kodluyor. Ne zaman biri ile romantik ilişki yaşamaya karar verse ortak özellik olarak şiddet uygulayan kişilere ayrı çekim duyduğunu fark ediyor. Çünkü orası tanıdık liman, orada aile kavramının öğrenilmiş çaresizliği pusuda. Her ne kadar doğru olmadığını düşünse de aitmiş hissiyatından bir türlü kurtulamıyor.

Tanıdık geldi mi hikayemiz? Mağdur durumda olduğunu bildiği halde harekete geçemediği bu üzücü durum birçok insanın hikayesi aslında… Kalmakta ısrar etmek değil, gidememek mesele. Ait hissederek, acımasızlığa farkında olmadan onay vermek… Farkında olmayı şöyle özetlersek; bir yol düşünün üzerinde birçok çukuru barındıran, aracı kullanmadan önce çukurların varlığını bilmek önemlidir, fakat karanlıkta anlamı kalmaz. Belki bir terapi süreci o karanlığı aydınlatan sihirli lamba, belki bir dostun cümlesi, belki de duygusal zekaya yapılan yatırım. Demek ki neymiş; çukurları bilmek yetmez, çukuru aydınlatan bir ışık gerekirmiş!

İnsan dünyaya gelirken ailesini seçemediği gibi, başına gelecekleri de seçemiyor maalesef. Ama yaşadıklarına anlam yükleyebiliyor. Bir film izlediğinizi düşünün, başrolde hep siz varsınız fakat konuklar değişiyor. Her film ayrı heyecanlı, ayrı korkunç ya da keyifli. Biliyoruz ki o film elbet bitecek. Sonu olduğunu bildiğimiz halde yaşadıklarımıza anlam yüklüyoruz. Evet muhteşemdi ya da berbattı şeklinde. Şimdi birde şu şekilde bakalım: sizi istemediğiniz bir filme soktular ve sonuna kadar izlemeniz gereken bu film den bir an önce kurtulmak istiyorsunuz. Fakat salondan çıkamıyorsunuz. Filme kendinizi kaptırmayı mı yoksa uyumayı mı seçerdiniz? Nede olsa o filmde kalmak zorundasınız. Cevabınız birçok şekilde olabilir. Önemli olan filme bakışınız değil mi? Sıkıcı olduğunu düşünmeye devam ettiğiniz takdirde uykuyu seçmeniz kaçınılmazdır. Ama bu film neyi anlatmaya çalışıyor fikri; sizin vaktinizi verimli geçirmenize sebep olur.

O halde gelin önce diğerleriyle değil kendimiz ile başlayalım. Kendini sevebilmenin adımlarını öğrenelim. Kendini seven kendine iyi bakar, keyfini düşünür, kafasına takmaz. Kendini sevenin hikayesi güzel olsun istediğinden, etrafındakileri de iyi hissettirmeye çalışır. Kendini seven bedenin emanet olduğunu bilir. Kendine yatırım yapar. Bedenini ve ruhunu besler. Elbette zarar görebileceğini bilerek önlemlerini alır. Kendini severek kendini zararlı alışkanlıklardan korur. Ona iyi gelen şeyleri aile dinamiklerinin öğrettiklerinden ayırt edebilecek kadar kendini geliştirir. Çünkü kaderi; ailesinin öğretileri ile değil, kendi seçimleri ile şekillenir. O halde kendimizi sevmeye kendimize yaptığımız yatırım ile başlayalım. Kendi tarlamıza emek verelim, başkasının tarlasına değil! Birileri bizi çok sevsin diye değil, kendimizi seveceğimiz adımlarımızla coşalım. İnsanın beklentisi kendinden olursa, umudunu yitirmez. Aksi halde beklentilerin karşılanmadığı hikayelerde sıkılıp uyuya kalır. Oysaki hayat hareketi sever. Hareket eden bereketli olur. Dilerim kendi dünyanızın kıymetini bilip, yaşamın tadını kendi tarlanıza yaptığınız yatırım ile ölçersiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uzm. Psk. Derya Yalçınkaya Arşivi